Author: | Gürsel Aytaç | ISBN: | 2789785947677 |
Publisher: | Gündoğan Yayınları | Publication: | January 1, 2001 |
Imprint: | Language: | Turkish |
Author: | Gürsel Aytaç |
ISBN: | 2789785947677 |
Publisher: | Gündoğan Yayınları |
Publication: | January 1, 2001 |
Imprint: | |
Language: | Turkish |
"Küçük Öykü Seçkisi" Alman, Avusturya, İsviçre, Fransız, İngiliz, Amerikan, Rus, Polonya, İspanyol, İtalyan, Macar edebiyatının yanı sıra Çin, Arap, Hind edebiyatlarından da küçük öyküleri kapsıyor. Bu bir çeviri seçkisi olduğu için Türk yazarlarına yer verilmedi.
Çeviriler, küçük öykülerin özgün dilinden yapılmıştır.
Çağdaş dünya edebiyatına Amerikan yazarlarının armağan ettiği kısa, düzyazı, kurmaca bir tür bu. "Short history" Almanya kaynaklarda bile zaman zaman çevrilmeden kullanılan, kelime hazinesine girmiş bir terim.
Küçük öyküde "kısa'lık, bir koşul, belki ilk koşul, ama tek özellik değil. Edebiyat tarihi boyunca kısa öyküler yazılmamış sayılmaz, ne var ki bu eski örneklerin yenilerle tek ortak yanı, çağunlukla yalnızca kısalık. Çağımızın "short history" adıyla Amerikan edebiyatından aldığı türde ise bazı başka tür özellikleri var: Gündelik, sıradan olayları konu almak, "giriş" ve "sonuç" bölümlerinde "muğlak"lık, çok kısa bir zaman süresini işlemek, kısacası "hayattan küçük bir kesit" sun-mak/Birçok yönden "küçük" sıfatını pekiştiren (küçük olayları küçük bir kesit içinde sunmak?) bu öykü çeşidine "küçük öykü" demek kanımca daha doğru.
Günlük hayattan bir kesit sunmak konusuna gelince: Kesit-bütün ilişkisi, sanırım 20. yüzyıl tabiat bilimlerindeki, her alana el atan bilimsel yaklaşımın eseri. Bir doku hakkında bilgi edinmek için nasıl küçük bir kesiti mikroskop altına almak yetiyorsa, hayatın ne olduğu, insanların mizacı v.b. içinde büyük olayları beklemek, izlemek gerekmiyor, günlük yaşayıştan küçük bir zaman dilimi, güzel sunulmuşsa, çok şey anlatabiliyor.
Küçük öykünün, özellikle 20. yüzyıl insanının yaşama tarzına uygun düştüğü, uzun metinler okuyacak kadar bol zamanı olmayan modern insan için biçilmiş kaftan anlamına geldiği konusundaki yaygın düşünceye ben katılmıyorum/Kalın romanlar, çoğu kez küçük öyküden daha kolay okunur. Kalınan yere bir işaret ve arkası yarın!
Olay dokusu, figürlerin karakteri v.s. ile bir kez tanıştığımız romanın dünyası, vaktimiz oldukça, kaldığımız yerden sürdürdüğümüz okuyuşla ilişkileri anlamakta güçlük çekmeyeceğimiz bildik bir dünya olmuştur artık. Oysa küçük öykünün kısalığı aldatıcıdır, bir okuyuşta biter, ama dikkat isteyen yoğun bir okumadır bu. Küçük öykü bir düzyazı türüdür, ne var ki romandan çok şiire yaklaşan-bir yapısı vardır: şiir gibi yoğun, billûrlaşmış ve özenlidir.
Bir başka yaygın yanlış da roman yazmanın küçük öykü yazmadan daha zor olduğu, daha ustalık gerektirdiği görüşüdür. Küçük öyküde başarılı bir yazara "artık roman yazma zamanınız geldi" demek ya da"artık ondan romaillar bekleyebiliriz" gibi sonuçlara varmak, bir çocuk mütehassısını dahiliyeciden küçük görmeye benzer. Küçük öykü ve roman, ayrı türlerdir, ortak paydaları kurmaca ve düzyazı olmalarıdır. Basan, her iki tür için de yazarının ustalığının ürünüdür.
Anlatı sanatının bütün imkânlarından yararlanır küçük Öykü yazarı. Çağdaş bir tür olması, belki de anlatımda yenilikler arayışı beraberinde getirir. Her tonda Realizmin ya da her çeşit Romantizmin sanat anlayışına koşut, geniş bir anlatı yelpazesi vardır küçük öykünün.
Bu düzyazı türünün geçmişine gelince: Küçük öykünün tohumlarını, Alman edebiyatında Geç Romantizm (Spâtromantik) de, meselâ E.T.A. Hoffmann'da görür edebiyat tarihçileri: 19. yüzyılın ikinci yarısında ise Çehov'la türün ilk ürünleri Rus edebiyatında çıkar karşımıza. Ve "Short history"nin babası olarak bilinen Amerikalı yazar Hemingway, Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra verir ilk örneklerini, ama ancak ikinci Dünya Savaşı sonrası yıllarda etkili olur, Alman edebiyatı için artık dışaıdaki HustaHdır.
Küçük öyküyü kurmaca düzyazı biçimleri arasında kısalık gözönünde tutulduğunda en çok "Novelle" yani uzun hikâye ile karşılaştırırlar. Atası Boccacio sayılan ("Deccamerone") ve özellikle kentsoylu kültürün yükselişiyle yıldızı parlayan uzun hikâye, bir "kahramanı" ve duyulamış bir olayı öngörür. Edebiyat sosyolojisiyle ilgilenenler, küçük öyküyü proleter kültürünün filiztenmesiyle bağıntılı görürler. Sanayileşmenin ilerleyiciyle değerler değişmiştir, kahramanlar, büyük olaylar değil, sıradan insanlar, gündelik olaylar önem kazanır olmuştur. Küçük adamın dünya hırgürü içinde boğuşup dur-masıdır artık hayat. Ve bu büyük karmaşa, açıkseçik nedenlere bağlanamaz, insanların nerdeyse kaderi sayılacak bir ağırlıkta yaşanır. ikinci Dünya Savaşı sonrası Almanyasmda küçük öykünün çok revaçta olmasını böyle bir yorumla açıklamak akla yatkın. Öte yandan bu tüçün bir bakıma teslimiyetçi dünya görüşü, sosyalist ülkelerde sakıncalı sayılmasına neden olmuştur.
Bugün Batı edebiyatlarında küçük öykünün yıldızı sönüyor mu acaba? Evet diyen edebiyat bilimcileri var. Bakış alanımızı daha da geniş tutar ve dünya edebiyatına bakarsak nasıl bir yargıya varırız? Günümüz Türk edebiyatında küçük öykünün revaç bulması gecikmiş bir ilgi mi? Bütün bu sorular birer tartışma konusu olabilir. Ama bence edebiyatta akımlar, üslûplar, türler evrenseldir, her zaman ve her yerde az ya da çok ilgi bulur. Çağdaş içerik veya çağdaşlık esintileri, "eskimiş" sanılan türleri canlı tutmaya yeterlidir, önemli olan, yazarlık-yaratıcılık gücünün hayatiyetidir.
Prof. Dr. Gürsel Aytaç
İnce Kapak:
Baskı Yılı: 2013
e-Kitap:
Sayfa Sayısı: 253
Baskı Yılı: 2013
Dili: Türkçe
Yayınevi: Gündoğan Yayınları
"Küçük Öykü Seçkisi" Alman, Avusturya, İsviçre, Fransız, İngiliz, Amerikan, Rus, Polonya, İspanyol, İtalyan, Macar edebiyatının yanı sıra Çin, Arap, Hind edebiyatlarından da küçük öyküleri kapsıyor. Bu bir çeviri seçkisi olduğu için Türk yazarlarına yer verilmedi.
Çeviriler, küçük öykülerin özgün dilinden yapılmıştır.
Çağdaş dünya edebiyatına Amerikan yazarlarının armağan ettiği kısa, düzyazı, kurmaca bir tür bu. "Short history" Almanya kaynaklarda bile zaman zaman çevrilmeden kullanılan, kelime hazinesine girmiş bir terim.
Küçük öyküde "kısa'lık, bir koşul, belki ilk koşul, ama tek özellik değil. Edebiyat tarihi boyunca kısa öyküler yazılmamış sayılmaz, ne var ki bu eski örneklerin yenilerle tek ortak yanı, çağunlukla yalnızca kısalık. Çağımızın "short history" adıyla Amerikan edebiyatından aldığı türde ise bazı başka tür özellikleri var: Gündelik, sıradan olayları konu almak, "giriş" ve "sonuç" bölümlerinde "muğlak"lık, çok kısa bir zaman süresini işlemek, kısacası "hayattan küçük bir kesit" sun-mak/Birçok yönden "küçük" sıfatını pekiştiren (küçük olayları küçük bir kesit içinde sunmak?) bu öykü çeşidine "küçük öykü" demek kanımca daha doğru.
Günlük hayattan bir kesit sunmak konusuna gelince: Kesit-bütün ilişkisi, sanırım 20. yüzyıl tabiat bilimlerindeki, her alana el atan bilimsel yaklaşımın eseri. Bir doku hakkında bilgi edinmek için nasıl küçük bir kesiti mikroskop altına almak yetiyorsa, hayatın ne olduğu, insanların mizacı v.b. içinde büyük olayları beklemek, izlemek gerekmiyor, günlük yaşayıştan küçük bir zaman dilimi, güzel sunulmuşsa, çok şey anlatabiliyor.
Küçük öykünün, özellikle 20. yüzyıl insanının yaşama tarzına uygun düştüğü, uzun metinler okuyacak kadar bol zamanı olmayan modern insan için biçilmiş kaftan anlamına geldiği konusundaki yaygın düşünceye ben katılmıyorum/Kalın romanlar, çoğu kez küçük öyküden daha kolay okunur. Kalınan yere bir işaret ve arkası yarın!
Olay dokusu, figürlerin karakteri v.s. ile bir kez tanıştığımız romanın dünyası, vaktimiz oldukça, kaldığımız yerden sürdürdüğümüz okuyuşla ilişkileri anlamakta güçlük çekmeyeceğimiz bildik bir dünya olmuştur artık. Oysa küçük öykünün kısalığı aldatıcıdır, bir okuyuşta biter, ama dikkat isteyen yoğun bir okumadır bu. Küçük öykü bir düzyazı türüdür, ne var ki romandan çok şiire yaklaşan-bir yapısı vardır: şiir gibi yoğun, billûrlaşmış ve özenlidir.
Bir başka yaygın yanlış da roman yazmanın küçük öykü yazmadan daha zor olduğu, daha ustalık gerektirdiği görüşüdür. Küçük öyküde başarılı bir yazara "artık roman yazma zamanınız geldi" demek ya da"artık ondan romaillar bekleyebiliriz" gibi sonuçlara varmak, bir çocuk mütehassısını dahiliyeciden küçük görmeye benzer. Küçük öykü ve roman, ayrı türlerdir, ortak paydaları kurmaca ve düzyazı olmalarıdır. Basan, her iki tür için de yazarının ustalığının ürünüdür.
Anlatı sanatının bütün imkânlarından yararlanır küçük Öykü yazarı. Çağdaş bir tür olması, belki de anlatımda yenilikler arayışı beraberinde getirir. Her tonda Realizmin ya da her çeşit Romantizmin sanat anlayışına koşut, geniş bir anlatı yelpazesi vardır küçük öykünün.
Bu düzyazı türünün geçmişine gelince: Küçük öykünün tohumlarını, Alman edebiyatında Geç Romantizm (Spâtromantik) de, meselâ E.T.A. Hoffmann'da görür edebiyat tarihçileri: 19. yüzyılın ikinci yarısında ise Çehov'la türün ilk ürünleri Rus edebiyatında çıkar karşımıza. Ve "Short history"nin babası olarak bilinen Amerikalı yazar Hemingway, Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra verir ilk örneklerini, ama ancak ikinci Dünya Savaşı sonrası yıllarda etkili olur, Alman edebiyatı için artık dışaıdaki HustaHdır.
Küçük öyküyü kurmaca düzyazı biçimleri arasında kısalık gözönünde tutulduğunda en çok "Novelle" yani uzun hikâye ile karşılaştırırlar. Atası Boccacio sayılan ("Deccamerone") ve özellikle kentsoylu kültürün yükselişiyle yıldızı parlayan uzun hikâye, bir "kahramanı" ve duyulamış bir olayı öngörür. Edebiyat sosyolojisiyle ilgilenenler, küçük öyküyü proleter kültürünün filiztenmesiyle bağıntılı görürler. Sanayileşmenin ilerleyiciyle değerler değişmiştir, kahramanlar, büyük olaylar değil, sıradan insanlar, gündelik olaylar önem kazanır olmuştur. Küçük adamın dünya hırgürü içinde boğuşup dur-masıdır artık hayat. Ve bu büyük karmaşa, açıkseçik nedenlere bağlanamaz, insanların nerdeyse kaderi sayılacak bir ağırlıkta yaşanır. ikinci Dünya Savaşı sonrası Almanyasmda küçük öykünün çok revaçta olmasını böyle bir yorumla açıklamak akla yatkın. Öte yandan bu tüçün bir bakıma teslimiyetçi dünya görüşü, sosyalist ülkelerde sakıncalı sayılmasına neden olmuştur.
Bugün Batı edebiyatlarında küçük öykünün yıldızı sönüyor mu acaba? Evet diyen edebiyat bilimcileri var. Bakış alanımızı daha da geniş tutar ve dünya edebiyatına bakarsak nasıl bir yargıya varırız? Günümüz Türk edebiyatında küçük öykünün revaç bulması gecikmiş bir ilgi mi? Bütün bu sorular birer tartışma konusu olabilir. Ama bence edebiyatta akımlar, üslûplar, türler evrenseldir, her zaman ve her yerde az ya da çok ilgi bulur. Çağdaş içerik veya çağdaşlık esintileri, "eskimiş" sanılan türleri canlı tutmaya yeterlidir, önemli olan, yazarlık-yaratıcılık gücünün hayatiyetidir.
Prof. Dr. Gürsel Aytaç
İnce Kapak:
Baskı Yılı: 2013
e-Kitap:
Sayfa Sayısı: 253
Baskı Yılı: 2013
Dili: Türkçe
Yayınevi: Gündoğan Yayınları